EKSLİBRİS İLE İLGİLİ TÜM TEKNİKLER BU KİTAPTA..
Savaş Kalafat: Bugün keyifli bir sohbet yapacağımıza inandığım bir hocam var, bir profesör kendisi. Hayatını inceledim, hayatının her dakikası her anı mücadeleyle dolu 50 yıla sığdırılan bir eğitim hayatı var. Ne harpler görmüş derler ya, evet gerçekten ne harpler görmüş. Dekan yardımcısı olduğu, dekan olduğu üniversitelerle problem yaşamış. Şimdi dönüyorsunuz, bakıyorsunuz ya bir bilim insanı, eğitimci niye problem yaşar çünkü bilimle hareket eden bir beyine sahip ama konjektörde bir sürü değişiklikler var. Lütfen dikkatle okuyun. Ekslibris diye bir konu var, hayatının 35 yılını bu konuya adamış. Bu fantezi olabilir kimilerine göre ama sanatla alakalı bir şey. Biliyor muydunuz? Bence bilmiyordunuz. Belki bilenleriniz vardır. Kitap okuyor muyuz? Çokta okumuyoruz. Herkes cep telefonunda her gün bir şeyler çeviriyor. Kitap oku, orada bir etiket görürsün o etiket ne, ne işe yarıyor, geçmişi nedir? Biliyor musunuz, İstanbul’un Fethinden sonra 1480’lerde o ekslibris denilen şey, Almanya’dan sonra İngiltere’ye onun sefahati var, hocaya soracağım zaten o konuda uzman o, ben değil. Ama bunların hepsini bir tarafa yerleştirmemiz, dağarcığımıza yerleştirmemiz lazım.
Savaş Kalafat: Hocam siz en son Üsküdar Üniversitesindeydiniz oradan İstinye Üniversitesine geçtiniz. Ama ben sizin hayatınıza baktım hocam çok dolusunuz. Yani bu hem misyon olarak böyle hem de idealistsiniz çünkü hala eğitimcisiniz. Bu serüveni bir yerden başlayalım anlatmaya sonra ekslibris’i konuşalım.
Hasip Pektaş: Memnuniyetle, çok teşekkür ediyorum özellikle size ve Business Channel Türk’e. Bu sizin sanata, eğitime, kültüre verdiğiniz önemin göstergesi, bende büyük bir heyecanla geldim buraya. Ben Akşehir Öğretmen Okulunda ki köy enstitüsü geleneğinden gelen bir okul, yatılı olarak okudum. 1971 yılında mezun oldum. Çorum’un Sungurlu Kazası Körkü köyüne öğretmen olarak atandım.
Savaş Kalafat: Siz Ermenekli ’siniz, değil mi?
Hasip Pektaş: Ermenekliyim. Karaman, Ermenek’te doğdum 1953 yılında. İlkokul ve ortaokulu orada okuduktan sonra Akşehir Öğretmen Okulunda ortaokulu okudum. İlkokul öğretmenliğinden sonra, kısa bir ilkokul öğretmenliğinden sonra Gazi Eğitim Enstitüsü, o zamanlar enstitüydü, şimdi Gazi Eğitim Üniversitesi oldu. Resim bölümünü kazandım. Ondan sonra Muş Kız Öğretmen Okulunda öğretmenlik yaptım. Resim öğretmenliği, sanat tarihi öğretmenliği, askerlikten sonra ortaöğretime geçirdiler. Ortaokulda çalıştım bundan mutsuz değilim. Giresun Espiye de çalıştım 5 yıl. Sonra yüksek öğretmen okullarında hoca ihtiyacı var dediler. Sınava başvurdum Samsun Yüksek Öğretmen Okuluna atandım. Sonra Samsun 19 Mayıs Üniversitesi oldu. 40’lı yaşlarımda ben lisans, ön lisanslıyım. Lisansı tamamladım, Master’a başladım.
Savaş Kalafat: İngilizceyi ’de 40 yaşında öğrenmişsiniz değil mi? Kızınız ne diyordu hocam size İngilizce öğrenirken?
Hasip Pektaş: Aynen. Çok yaşayın. Maalesef kızım o zamanlar Anadolu Lisesine gidiyordu. Onun telaffuzu falan benden çok iyi. Ben ölçekli dil sınavına 3 defa girdim. Sınavları alamadığım zaman, kızım: Baba senin kafada mı bir problem var, dershanede mi? Diyordu.
Savaş Kalafat: Yok dershanede problem var diyormuş galiba.
Hasip Pektaş: Dershanede bir şey öğretmiyorlar, hatta dershane müdürü arkadaşımdı. Dedim ki: Nejat ben bu işi bırakacağım, yapamıyorum artık dedim. Umudu kestim. ‘Saçmalama!’ Dedi. İnönü 60 yaşında öğrendi sen de öğreneceksin dedi. Ve ben 92 dil sınavına aldım tabi bu arada master’ı Hacettepe’de yaptım. Master bitince Hacettepe bize gelmelisin dedi ve 20 sene Hacettepe Üniversitesinde çalıştım. Oranın bir dönem dekanlığını, dekan yardımcılığını yaptım. En önemlisi rahmetli Tuncan Özgen rektörlüğünde Hacettepe Üniversitesi Kurucu Müze Müdürlüğü yaptım 2 yıl, oranın temelini attık daha sonra orada emekli oldum. İstanbul’a Işık Üniversitesine geldim. Bir 10 sene de Işık Üniversitesinde Güzel Sanatlarda Grafik Bölümünde hocalık yaptım. 1 sene Nişantaşı maceram oldu. 2019’da Üsküdar Üniversitesi, 1 haftadır da İstinye Üniversitesi. Yani anlayacağınız eğitime adanmış bir yaşamım var.
Savaş Kalafat: Hocam üniversitelerin isimleri önemli değil. Tabii önemli isimler de var, Hacettepe dünyanın kabul ettiği bir üniversite ama önemli olan burada eğitimcinin kendisi. Siz her gittiğiniz yerde o eğitim ışığını saçıyorsanız hadise bitmiştir. Üniversitenin adı önemli değil.
Hasip Pektaş: Savaş Bey, beni mutlu eden ne biliyor musunuz? Özellikle Hacettepe’den mezun ettiğim onlarca profesör öğrencim var ve bir kısmı şuan da dekan.
Savaş Kalafat: İşte en büyük servetiniz bu biliyorsunuz değil mi?
Hasip Pektaş: Kızım, her şeyden önce en önemli öğrencim Hacettepe Grafik Bölümünde Profesör. Ve benden daha iyi hocadır. Bir gün İstanbul’a geldiğinde dedim ki: “Derse sen gireceksin, dersi sen anlatacaksın”. “Olur mu baba ya” dedi. “Anlatacaksın” dedim. Derse girdi ve öyle güzel anlattı ki ben kameraya çektim, öğrencilere hiç söylemedim kızım olduğunu. Ders bitti arkadaşlar şuan bir babanın gururunu yaşıyorsunuz, tanıksınız dedim.
Savaş Kalafat: Müthiş bir şey biliyorsunuz değil mi?
Hasip Pektaş: Evet, müthiş bir duygu. Bütün öğrencilerimle gurur duyuyorum. Üsküdar’dan ayrıldığımda bazı öğrencilerim mesaj atmışlar Instagram’dan çok çok duygulandım, ağladım bazılarına. Demek ki yüreklerine dokunmuşum yani 10 tane de olsa yeter bana.
Savaş Kalafat: Mesela bakın Wikipedia’yı açtığınız zaman sizi anlattıkları zaman birde orada bir attachment çıkıyor, ekslibris diye. Ekslibris’i insanlarımız biliyorlar mı hocam?
Hasip Pektaş: Başlangıçta çok moralim bozuktu çünkü çok bilinmiyordu. Ben çok kısa kendim nasıl öğrendim onu anlatayım ondan sonraki süreci çok özetleyeceğim sonra. 1983 yılında bir yarışma duyurusu duydum. Belçika’da ekslibris müzesi düzenliyor yarışmayı. Küçük boyutlu 13 cm i geçmeyen baskılarınızı buraya gönderin yazıyor. Semazenlerden oluşmuş bir kompozisyon yaptım küçük bir baskı ve bu yarışmaya gönderdim. Ekslibris’in ne olduğunu bilmiyorum, üstüne ekslibris bile yazmadım. Bana katalog geldi. Kataloğa baktım, benim ki ekslibris değil. Hepsinin üstünde bir ekslibris sözcüğü var, bir de bir kişi ismi var. Yarışmaya organize eden kişiye mektup yazdım, dedim ki: “Bu konuda bilgim yok, bana lütfen açıklar mısınız? Bir A4 mektup geldi. 84’te ben ekslibris’in kitapların iç kapağına yapıştırılan mülkiyet işareti olduğunu öğrendim. Ve üretmeye başladım çünkü alanım, grafik tasarım eğitim aldığım için, resim eğitimi aldığım için tam daha buna uygun bir alan.
Hasip Pektaş: Üretmeye başladım, kısmet oldu 2000’li yıllarda Belçika’ya gittim. Belçika’da bu bahsettiğim Sendiklas Ekslibris Müzesini ziyaret ettim. Orada raflarda onlarca kutuların içinde, ülke ülke tasrif etmişler. Türkiye’nin var mı dedim. Var dediler,1 kutu getirdiler. İçinde 4 tane ekslibris çıktı. İstanbul’dan 3 farklı arkadaşımda katılmış bu bahsettiğim yarışmaya. Yugoslavya’nın 60 kutusu var. Orada dedim ki Hasip, bu misyonu üstleneceksin. Bu ülkeye ekslibris’i tanıtacaksın. Ve daha öncesinde ben zaten 97’de ekslibris derneğini kurdum Ankara’da 10 kişiyle. İstanbul’a gelince adı İstanbul Ekslibris oldu. Şu anda 120’nin üstünde üyemiz var, çalışan arkadaşlarımız var, ödüller alıyoruz, yarışmalara katılıyoruz.
Savaş Kalafat: Talebelerinizin de tezleri var, değil mi?
Hasip Pektaş: Tabii tabii, 29 tane tez yapıldı. Master ve doktora tezi. Bu da çok önemli bir gelişme. 4 tane uluslararası yarışma yaptık ki çalıştığım üniversitelerde iş birliği ile yaptım bunu. Kısmet olursa önümüzdeki yılda bu üniversite ile ve Selçuk Holdingle beraber bir yarışma daha yapacağım. 5 uluslararası yarışma.
Hasip Pektaş: Gerçekleşemeyince kendim çektim. Bu benim en doğal hakkım. Ama şimdi ne yaptım. Sağ olsun Sonay Gürken, Selçuk Holding’in yöneticisi bana çok güzel bir mekan verdi bir ekslibris müzesi kuruldu. Kültür bakanlığının onayı var. Altunizade de dünyanın 10. Müzesi, İstanbul ekslibris müzesi kurulmuş durumda 2 senedir pandemi nedeniyle ziyarete açamadık. Kısmet olursa, biraz düzelirse ciddi bir tanıtımla o müzeyi hayata geçireceğiz. Gönlüm istiyor ki o 10.000 tane mahkemelik ekslibris de bu müzeye girsin, toplum kazansın ben değil. Benim şahsi malım değil bu. Gençler kazansın gelsin izlesin araştırsın.
Savaş Kalafat: Başlangıcı Almanya mı hocam?
Hasip Pektaş: Almanya,1450’lerde orada başlamış. Bir sanat dalı.
Savaş Kalafat: 57’lerde ya da 74’lerde falan. Sonra İngiltere’ye gitmiş galiba benim bildiğim kadarıyla.
Hasip Pektaş: Yaygın, orada da yaygın yani orta doğuda pek göremiyorsun ama dünyanın pek çok ülkesinde, Japonya’da çok yaygın. 40’ın üzerinde derneği var. 2 yılda bir kongre düzenliyoruz.
Savaş Kalafat: Japonlar o konuda çok ustalar değil mi?
Hasip Pektaş: Çok güzel iş çıkaran sanatçılar var. Bizde de iyi noktalara geldik gerçekten ödüller alan arkadaşlarımız var bu işe gönül veren arkadaşlarımız var. Başlangıçta moralim bozuktu. Belçikalı bir dostum var Martin Mayerns. “Martin, yürümüyor Türkiye de tanıtamıyoruz. Moralini bozma dedi, Belçika’da da bir zamanlar böyleydi dedi, zaman içinde hepsi olur dedi. Avrupalı çocuk doğduğunda ailesinin kitaplığında ekslibris’i görüyor. İnşallah biz de o günleri göreceğiz. Ben şimdi ilkokuldan çağırdıklarında ortaokuldan çağırdıklarında seminere gidiyorum koşa koşa, hedef kitlem onlar. O çocuklar o kültürü kazansınlar, workshop yapıyorum yani online workshop yapılır mı? Yapıyorum. Yeter ki bu çocuklar zenginleşsin, gelişsin.
Savaş Kalafat: Hocam peki, bu teknoloji ilerliyor. Kitabı unuttuk gerçekten, gazeteler bile artık can çekişmeye başladı. Artık selüloza dayalı iletişim, haberleşme ortadan kalkacak. Belki televizyonlar da kalkacak. Televizyon, ulusal kanalların hallerini ben, yılların yapımcısıyım, bir sürü sabah kuşağı, aksam kuşağı program yaptım. Ve görüyorum da, yavaş yavaş başka platformlara kayıyor ulusal yayıncılık. Şimdi bu kitap da evrilecek hocam ne görüyorsunuz? Anı olarak mı kalacak, nostalji mi olacak?
Hasip Pektaş: Yok. Bence ne kitap ne gazete ölmez, yaşar. Belki ilgi biraz teknolojiye, internete kayabilir. O yaşamımızın bir ölçüde kolaylaştırıyor ama dünyayı da deyim yerindeyse küçültüyor. Her yere ulaşma fırsatı veriyor. Şu pandemi sürecinde bile çok güzel söyleşiler konferanslar organize ettik. Dünyanın bir ucundaki insanlar öğrencilerimizle buluşabildiler. Bu yönüyle teknolojiden faydalanmakta yarar var. Kitabın tabii ki de orijinali, ona temas etmek, onu teneffüs etmek. Matbaa, boya kokusunu hissetmek çok güzel ama kitap okumak isteyen her koşulda ister artık bide ben, storytel diye bir şeyden, internetten şey var, sistem var kitap takip ediyorum, onlarca kitap takip ediyorum.
Savaş Kalafat: Bazı zaman bakıyorum sosyal medyada kitaplığın önünde görüntü paylaşan, yayın yapan insanlar var. Şimdi diyorum ki arkadaş, sen o arkandaki kitapları okudun mu? Bazıları için diyorum, okumadığını nerden anlıyorum biliyor musun? Kurduğun cümlelerden anlıyorum. Çünkü dağarcığında 25 tane kelime var. Sen 25 kelimeyi eviriyorsun çeviriyorsun kullanıyorsun. Oysa ki sen 100 tane 200 tane kelimeyi döndürmen lazım eğer o kitapları okuduysan. Sonra bu konuşmakta bir stratejidir biliyorsunuz. Siz 5 kelime,5 kelime sonrasını düşünebiliyorsanız ya da 5 cümle sonrasını düşünebiliyorsanız o zaman sizin beyniniz organizasyon yapıyor anlamına gelir.
Hasip Pektaş: Kendilerini ifade etmek kendilerini kabul ettirmek için de önemli. Çocuklara diyorum ki: Dünyanın en güzel afişini yapabilirsin ama onu savunamazsan bir kıymeti yok. O zaman sen onu savunamazsan müşteri kalkar kendi fikrini sana yaptırtır.
Savaş Kalafat: Tabii. Hocam şimdi bazı ekslibris’ler var. Mesela gazete kağıdını kopartıyor üzerine çiniyle işlem yapıyor. Mesela bildiğimiz klasiğin dışına çıkıyor değil mi? Ama onlar da çok değerli kabul ediliyormuş. Doğru mudur, yanlış mıdır?
Hasip Pektaş: Ekslibris çoğaltılırsa amacına ulaşıyor. Yani ekslibris’in 3 temel işlevi var. Bir, kitabın iç kapağına yapıştırılıyor. İkinci bir işlevi; Koleksiyonculuğu çok yaygın. Pul koleksiyonu gibi bunun koleksiyoncuları var, siparişler verirler sanatçılara ve nitelik olarak, sayısal olarak koleksiyonlarını arttırırlar. Üçüncü işlevi: Bir sanat eseridir. Çerçeveletip duvara asabilirsin. Sergiler yapılır, sanatçı bunu satabilir de. Çoğaltılması bunun için gerekli. Benim 10 tane kitabım yok ki. 100 tane kitabım var 1000 tane kitabım var. Hatta 1000 tane gravür basamam, onu ofset ile sticker şeklinde yapıp yapıştırabiliriz.
Savaş Kalafat: Sizin ilk çalışmanız semazendi değil mi?
Hasip Pektaş: Benim ilk yaptığım semazendi, eski Konyalı olmam itibariyle ilk yaptığım ekslibris semazendi ama ekslibris değilmiş. O minik baskıymış çünkü üstünde ekslibris yok. Olması gerekiyor mutlaka. Veya ya kuruma ya da kişi adına yapılıyor. Ölmüş bir kişiye asla ekslibris yapılmaz, kullanamaz. Ekslibris Nazım Hikmet olmaz. Ekslibris Hasip Pektaş yaparsın ama Nazım Hikmet’in bir şiirini kullanırsın, Nazım Hikmet’in görselini kullanırsın.
Savaş Kalafat: Hocam sizin kütüphaneniz var. Kitabınızı kimseye verir misiniz?
Hasip Pektaş: Şüphesiz veririm. Çünkü zaman zaman öğrencilerimin ihtiyacı oluyor. Veririm, takip edemediğim gelmeyen kitaplar oluyor maalesef. Yapacak bir şey yok. Ha derseniz ki, içinde Ekslibris yok muydu? Savaş bey, ben çalacaksam eğer kitabı Ekslibris’i çalarım. Neden? Çünkü içinde bir sanat eseri var rahatsız edecek kadar. Bu sadece uyarır.
Savaş Kalafat: Ben kimseye kitap vermem. Yani kitaba odaklanmak gerekiyor. Çünkü ezbere kitap okunmaz hocam. Eskiden ders kitaplarını ezbere okurduk. Şimdi ders kitabıyla kitap aynı değil. Peki, hocam şimdi gelelim dernek çalışmalarına. Şimdi bu dernek çalışmalarınızı, hangi badireleri atlattınız bize bir anlatın. Bir de Işık Üniversitesinden bahsettik. Şimdi ne olacak, nereye doğru gidecek, sizden sonra gelecek var mı? Kime teslim edeceksiniz?
Hasip Pektaş: Var, ben umudumu kesmiyorum. Ha benim kadar özverili götürürler mi? Ona bir şey diyemem ama benden sonrada genç arkadaşlarımız, götüreceğine inanıyorum. Birçoğu öğrencim zaten üyelerimizin. Yani en azından ekslibris sanatını yaşayacaktır. Dernek misyonunu yerine getirdi şimdiye kadar. En büyük hedefim uluslararası yarışma yapmaktı, yaptım. 2010 yılında ki kültür başkenti İstanbul o yıla denk geldi. Kültür başkentinden de destek alaraktan bir kongre organize ettim “Fisae”, bizim üst örgütümüz, bütün derneklerin üye olduğu. 2 yılda bir farklı ülkede yapılır. İstanbul’da bu kongreyi organize ettim. Herkesin dilinde “Hasip en iyi kongreyi sen yaptın” diye. Çünkü kataloğun tasarımından organizasyona varana kadar her şey gayet güzeldi. Dünyadan 280 sanatçı ve koleksiyoncu geldi. Karşılıklı ekslibris değiş tokuşu yaptılar, siparişler aldılar. İstanbul’u tanıdılar, Ülkeyi tanıdılar. O bakımdan o çok kıymetliydi, kısmetse ileriki yıllarda tekrarlayacağım bu kongreyi. Dernekçilik bir özveri. Zaten karşılıksız yaparsan kıymetli, başka türlü dernekçiliğin karşılığı yok. Üyelerimizde has bel kader maddi manevi destekte bulunuyorlar. Organizasyonlar yapıyoruz, ulusal, uluslararası yarışmalar yapıyoruz. Ama burada bu sanatın yaygınlaşması tanınması. Gençlere bu konuda seminerler, konferanslar verip yaygınlaştırmak. 6 tane üniversitede ekslibris dersi var Savaş Bey, bu çok önemli bir gelişme.